
Vakıf, iyilik kavramını sürdürülebilirlikle birleştirerek sosyal refah ve kapsayıcılık için temel ve hayati bir araç olarak kabul edilir. Bu anlayış, varlıkların korunması, geliştirilmesi ve en uzun süreli kalıcılık için yatırımı konusundaki hassasiyetleri korur.
İslam medeniyeti, vakıf kavramını yükselterek ve geliştirme noktasında yaratıcılığı teşvik ederek onu tüm sektörlerde ve alanlarda benimsenen bir toplumsal kültür hâline getirmiştir. Böylece vakıf, hem İslam medeniyetinin hem de Müslüman toplumun temel bir özelliği hâline gelmiştir.
Ümmet Vakfı’nın da benimsediği vakıf anlayışı sayesinde İslam ümmeti, klasik şehirleşme kavramının ötesine geçerek dünya coğrafyasını aşan, âhiret mimarisine (El-Âhire) uzanan bir anlayış geliştirmiştir. Bu yaklaşım, altyapının Allah’ın nimetlerinden en iyi şekilde istifade edilmesini, O’nun kullarına adanmasını ve böylece yapıların, faydaların ve yönetimin akılcılık ve sürdürülebilirlik esaslarına dayalı olarak insanlığa hizmet etmesini sağlamıştır.
Bu bağlamda, vakıflar kurumlar ve hayır amaçlı projeler aracılığıyla pek çok sosyal sorunun çözümüne büyük katkı sağlamıştır. Müslüman ülkeler arasında, özellikle Suudi Arabistan, Fas ve Mescid-i Aksa için geliştirilen vakıflarda, bu kutsal mekânların kutsiyetini ve yüceliğini korumak amacıyla Müslüman dünyasına yayılan fonlarda dikkat çekici bir rekabet yaşanmıştır.
Bu nedenle, bugün vakıf kavramı, Kudüs halkının ve Mescid-i Aksa’nın direncini destekleyen temel dayanaklardan biri olarak kabul edilmektedir. Ümmet Vakfı da bu anlayışla, Kudüs şehrindeki eğitim, sağlık, ekonomi ve diğer alanlardaki sektörel projelere geri dönüş sağlayan istikrarlı ve ölçülebilir kaynaklar üretmeyi hedeflemektedir.



